Şair Zihnî’nin Bilinmeyen Bir Kaç Yönü

Türk Edebiyat tarihinde ismi doğduğu şehirle özdeşleşen ender insanlardan biridir Bayburtlu Zihni. Zihni denilince Bayburt, Bayburt denilince şüphesiz akla Zihni gelir.

Şair Zihnî’nin Bilinmeyen Bir Kaç Yönü
Şair Zihnî’nin Bilinmeyen Bir Kaç Yönü

O kabına sığmayan, edebiyatımızın hiciv sanatını çok iyi kullanan, eskilerin deyimiyle nev'i şahsına münhasır bir zât-ı kebirdir. Bu gün size, Zihni ile ilgili bazı yeni bilgiler vermek istiyorum.

XIX. yüzyıl Türk edebiyatı tarihinde önemli bir yere sahip olan ve doğum yerinden dolayı Bayburtlu Zihnî ismiyle anılan şairin, asıl adı Mehmed Emin'dir. Zihnî mahlasını kullanmasını ise, bazı kaynaklar rüyasında bir zatın kendisine o şekilde hitabına bağlamaktadırlar. Şairin ismine arşiv belgelerinde Mehmed Zihnî ve el-Hâc Zihnî Efendi olarak rastlanmaktadır. Doğum tarihi konusunda kesin bir bilgi bulunmamakla beraber, şair hakkında araştırma yapanlar divanındaki şiirlerine bakarak, bu konuda bazı fikirler öne sürmektedirler. Fındıkoğlu'na göre, doğum tarihi Hicri 1210-1215/1795-1800 tarihleri arasıdır. Fındıkoğlu, Zihnî'nin;

Sabâvet vaktinde on dört yaşında

Vatanımdan cûdâ düşürdün felek
. . .

Diyâr-ı gurbette on sekiz sene

Çok cefâlar verdin bu nâzik tene

Mevlâm izin verdi geldik vatana

Beyhûde yolumdan şaşırttın felek

mısralarından yola çıkarak şu yorumu yapar; “Zihnî, memleketi Bayburt'a 1243-1244/1828-29 Osmanlı-Rus Harbi sıralarında dönmüştür. Gurbette geçen on sekiz sene ile Bayburt'tan ayrıldığı zamandaki yaşı olan ondört toplanıp 1244'den çıkarıldığında, elde edilen 1212/1797 tarihi Zihnî'nin doğum tarihidir.” Ancak, Fındıkoğlu, aynı eserin ikinci baskısında, şairin doğumunu 1797 yılı olarak göstermiştir.

..........................................................................

Saim Sakaoğlu, Bayburtlu Zihni , İstanbul 1988, s.4.

İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri, İstanbul 1942, s. 2015.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA.), Sadâret Mektûbi,Deâvî (A.MKT.DV.) , nr.175/ 78.

BOA, Sadâret Mektûbi, Umum Vilâyât, (A.MKT.UM) , nr. 565/ 10.

Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Bayburdlu Zihni , İstanbul 1928, s. 9.

Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Bayburtlu Zihni, İstanbul 1950, s.17.

..........................................................................

Zihnî'nin babasının adı Osman Efendi olup, bazı kaynaklarda Hacı Osman Efendi diye de geçer. Onüç yaşında Kur'an-ı ezberleyen Zihnî, Bayburt medreselerinde başladığı eğitimini Trabzon ve Erzurum medreselerinde tamamlamıştır. 1821-22'den itibaren kâtiplik görevi ile başlayan ve imparatorluğun çeşitli eyaletlerinde ömrünün sonuna kadar devam eden memuriyet hayatı, Ünye kazası müdürlüğünde iken son bulmuştur.

Zihnî'nin kâtiplik yaptığı devlet adamları arasında sadrazamlardan Moralı Derviş Mehmet Paşa ile, Erzurum valilerinden Rauf ve Galip Paşalar da vardır.

1828'de Erzurum valisi Salih Paşa'nın kâtipliğini yapan Zihnî, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşında, Salih Paşa kuvvetlerinin General Paskeviç komutasındaki Rus ordusu tarafından yenilgiye uğratıldığı sıralarda Trabzon'a gitmiş ve Trabzon valisi Hazinedarzade Osman Paşa'nın beş yıl katipliğini yaptıktan sonra istifa ederek 1833-1834'de İstanbul'a dönmüştür. İstanbul'a dönüşü sonrası Çanakkale muhafızı Vasıf Paşa'ya mektupçu olmuş, sonra Akdağmadeni ve Erzurum'a görevlendirilmiş, 1838/1254'de hac farizasını yerine getirmek için Hicaz'a, oradan Akkâ'ya (1840) ve ardından Mısır'a gitmiş, daha sonra 1846'da İstanbul'a dönerek kaza müdürlüğü görevlerine başlamıştır. Zihnî, hac dönüşünde, henüz tahta çıkmış olan padişah Abdülmecit'i bir “cülûsiye” ile tebrik ederek, “divan”ını Bâbıâlî'ye sunmuş ve bunun üzerine Hocalık rütbesi ile ödüllendirilmiştir.

Bir aralık Hopa müdürlüğüne atanan Zihnî, bir müddet sonrada 12 Rebiü'l-ahir 1268/5Ocak 1852'de Of kazasına müdür yapılmıştır. Yaklaşık bir yıl sonra 18 Safer 1269 / 1Aralık 1852'de bu görevinden azledilmiştir. Ünye kazasında da bir süre müdürlük yaptıktan sonra, 1855 yılı başlarında

..........................................................................

BOA, A.MKT.UM. nr. 565/ 10.

İnal, a.g.e , s. 2015.

Fevziye Abdullah Tansel,“Bayburtlu Zihni'nin İlmi Araştırmalara Kaynak Teşkili Bakımından Divan'ının Değeri ve Bu Eserinde Bulunmayan Şiirleri” Türk Tarihinde ve Kültüründe Bayburt Sempozyumu , (23–25 Mayıs 1998), Ankara 1994, s.159; Abdullah Uçman, “Bayburtlu Zihni”, Diyanet İslam Ansiklopedisi ( DİA) , V, İstanbul 1992, s. 229.

Tansel, a.g.m., s.160.

Uçman, a.g.m ., s. 229.

Tansel, a.g.m., s.161.

Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri I-II-III, Ankara 2000, s.179; Sakaoğlu, a.g.e ., s.17.

Uçman, a.g.m ., s. 229.

BOA,İ.MVL, nr.228/7809.

BOA,A.MKT.MVL, nr.58/47.

..........................................................................

Karaağaç kazasına atanmıştır. Trabzon'un Vakfıkebir ve Tonya kazaları müdürlüğünü de yapan Zihnî, daha sonra müdür Abdulkadir Ağa'nın istifası üzerine 2 Muharrem 1276/1Ağustos1859'da vekaleten Ünye kaza müdürlüğüne ikinci defa atanmış, birkaç ay sonra da asaleti tasdik olunmuştur.

Ünye, Zihnî Efendi'nin son memuriyet yeridir ve sağlığı burada bozulmuştur. Hasta ve yaşlı olmasına rağmen, doğup büyüdüğü Bayburt'u bir an aklından çıkarmayan Zihnî, çok sevdiği memleketini dünya gözüyle son bir defa daha görmek istemiştir.

Beraberinde oğlu Osman Nuri ile Bayburt'a gitmek için yola çıkan Zihnî Efendi, yolculuğunu tamamlayamamış ve Trabzon'a yakın Cevizlik kasabasına (Maçka) bağlı Olasa Köyünde (şimdiki Bahçekaya) vefat etmiş ve oraya defnedilmiştir. Zihnî'nin oğlu Ahmet Revâî, Olasa köyündeki baba mezarını yaptırmış ve mezarın başına yazılı bir taş koydurtmuştur. Yağmur ve seller nedeniyle tahrip olduğu anlaşılan mezar taşı, yıllar sonra kaybolmuştur. 1936'da Zihnî'nin mezarı açılmış ve kemikleri bir sandukaya koyularak Bayburt'a getirilmiş ve İmaret Tepesi denilen yerdeki yeni mezarına konulmuştur.

..........................................................................

BOA,A.MKT.NZD, nr.125/57. ( 15 Rebiü'l-ahir 1271/ 5 Ocak 1855).

BOA,A.MKT.DV, nr. 132/19. ( 12 Rebiü'l-ahir 1275/ 19 Kasım 1858).

“... Canik Sancağı dahilinde kâin Ünye kazası müdürü Abdulkadir Ağa'nın vukû'u istifâsına... mezkûr Ünye kazasına vekâleten müdür tayin kılınan Hacegândan Hacı Zihnî Efendi'nin ... muhassı olan maaşlarıyla icrâ-i asâletleri bizzabt vuku‘ bulan işar üzerine Meclis-i Vala'da tensib olunarak bilaistizan irade-i seniyye-i hazret-i şehriyari dahi olmerkezde müteallık ve şerefsudur buyurulup keyfiyetin Maliye Nezaret-i Celilesine bildirilmiş olmakla ... BOA, Sadâret Mektûbi, Meclis-i Vâlâ Kalemi (A.MKT.MVL.) , nr. 111/ 14 .(2 Muharrem 1276/ 1Ağustos 1859).

Cevizlik ismi, yaklaşık yüz yıldan beri Maçka'nın belediye sınırları içinde kalan çok sınırlı bir bölümü için kullanılmaktadır. Eski nüfus kayıtlarında Maçka, kendine bağlı köylerden ayrı olarak “Cevizlik Kasabası” biçiminde geçmektedir. Mahalle ve köyü: Cevizlik Kasabası gibi. Bu sözler “Cevizlik” diye Maçka'nın bütününe değil de belli bir kesimine dendiğini göstermektedir. Bu yer şimdiki belediye sınırları dışında kalan, Çatak köyü içindedir. Maçka'nın uzak köylerinde oturanlar, yaklaşık elli yıl öncesine kadar işleri dolayısıyla ilçeye gitmek istediklerinde genellikle “Cevizlik'e gidiyorum” derlerdi. Daha sonraları bu sözler “Maçka'ya gidiyorum” biçimine dönmüştür. http://www.ornekalan.com/tarihceyeni.htm . 20.10.2004.

BOA, A.MKT.DV,. nr. 203/ 72.

Sadri Karakoyunlu, Bayburt Tarihi, Ankara 1990, s.118.

..........................................................................

Evlilikleri, Çocukları ve Nafaka Meselesi

Zihnî Efendi iki defa evlenmiştir. İlk evliliğini Bayburt'ta Timur kızı Rabiâ ile yapmış ve bu evlilikten Ahmed adlı bir çocukları dünyaya gelmiştir. Rabiâ Hanım ile evliliği devam ederken, Akkâ'daki görevi sırasında ikinci evliliğini Fatma Hatun ile yapan Zihnî Efendi'nin, bu evliliğinden de Osman Nuri ve Rıfat (Ali Rıfat) adlı iki erkek ve Ümmi Gülsüm adlı bir kız çocukları olmuştur.

Zihnî, Akkâ'ya memur olarak 1840'da gittiğine göre, bu evliliği 1840'lı yılların başında gerçekleşmiş olmalıdır. Zihnî'nin Fatma Hatun ile olan beraberliği, Rabiâ Hanım ile olan evliği kadar uzun süreli olmamış ve bir müddet sonra boşanmışlardır.Yaşadığı dönemde cari olan İslam hukukunda, kişinin boşadığı eşine küçük çocuklarının terbiyesi için nafaka ödenmesi gereğinden, Zihnî Efendi de küçük oğlu Rıfat için nafaka ödemeye mahkum edilmiştir. Ödenmesi gereken nafakanın başlangıç tarihi 1273/1856 ortaları olduğuna göre, muhtemelen Zihnî'nin Fatma Hatun'u boşama tarihi de 1273/1856'dır. Koşmalarından anlaşıldığı kadarıyla Zihnî'nin ikinci eşinden ayrılışı oldukça maceralıdır ve aralarında bir çok ihtilaf çıkmıştır. Zihnî, Fatma Hatun'a hakkını verdiği halde, onun kendisini şikayet ettiğini, iftira attığını ve mahkeme heyetinin kendisini dinlemeden karar verdiğini, dolayısıyla mağdur edildiğini, verilen kararla adeta maddi olarak soyulduğunu iddia etmiş ve bundan dolayı da mahkeme heyetini ağır bir şekilde hicvetmiştir.

Dağ başında soyulur herkes âh

Biz İstanbul'da soyulduk eyvâh

Hükm-î Bâb-ı Meşihât bu mudur?

Adl ü insâf ü mürüvvet bu mudur?

..........................................................................

BOA, A.MKT.UM ., nr. 565/ 10.

“... Fatma Hatun'un Ünye kazası müdürü olup zevc-i sabıkı bulunan Zihnî Efendi'den mütevellid oğlu Rıfat'a bâ-hüccet-i şer'iyye ...” BOA, A.MKT.DV ., nr. 175/ 178; “... Hacegân-ı Divân-i Hümâyûndan Trabzon sancağında Ünye kazası müdürü sabık zevcim Zihnî Efendi mahall-i memuriyetinde rahatsızlanarak memleketi Bayburt'a gitmek murâd etmiş ve bu câriyelerinden hâsıl kerîmem Ümmi Gülsüm ve oğlum Osman Nuri yanında bulunduklarından ...” BOA, A.MKT.DV ., nr. 203/ 72.

Sakaoğlu, a.g.e ., s.7; Fındıkoğlu, Bayburdlu Zihni, s. 56-57.

..........................................................................

Ola kırk kiseye Allah bâkî

Bir edepsiz Arab'ın ıtlâkı

Boşanma konusunda Fatma Hatun, Zihnî ile aynı kanaatte değildir. Meseleyle ilgili olarak Erzurum ve Trabzon valiliklerine birçok dilekçe yazan Fatma Hatun, burada önemli konulara temas etmiştir. Dilekçelerden anlaşıldığı kadarıyla, Zihnî boşadığı eşine aylık 125 kuruş çocuk nafakası vermeyi kabul etmiştir. Fatma Hatun'un iddiasına göre, aradan yaklaşık iki yıl geçmiş, ancak Zihnî, herhangi bir ödeme yapmamıştır. Dolayısıyla Fatma Hatun, ekonomik yönden zor duruma düşmüş ve Erzurum valiliğinden yirmi ayda birikmiş olan toplam 2.500 kuruş nafaka alacağının tahsil edilmesini istemiştir.

Konuyla alakalı olarak Fatma Hatun'un merkeze epeyce dilekçe yolladığı anlaşılıyor. Sadaretten Canik mutasarrıflığına yazılan bir emir ve buna ekli mahkeme ilâmına göre; Zihnî'nin nafakayı ödemeye başlaması gereken tarih 11Rebiülahir1273/9Aralık1856'dır. Buna rağmen Zihnî Efendi, dilekçenin takdim edildiği 11Rebiülevvel 277/27 Eylül 1860 tarihine kadar dört yılda ödemesi gereken 6.000 kuruş nafakanın on dokuz aylık bölümü olan 2.375 kuruşunu ödemiş, kalan yirmi dokuz aylık 3.625 kuruş borcunu vermemiştir. Fatma Hatun alacağını tahsil edemediği için, kendi
..........................................................................

Nafaka, kelime olarak yiyecek parası, geçimlik ve birinin kanunen geçindirmek mecburiyetinde bulunduğu kimselere mahkeme kararıyla bağlanan aylık demek olduğu gibi; yetimlere ve boşanmış kadınlara geçimleri için verilen akçe anlamına da gelmektedir. Şemseddin Sâmi, Kâmûs-ı Türkî, İstanbul 1989, s.1497. Ayrıca İslam hukukuna göre, ailenin reisi olarak kabul edilen baba, çocuklarının yiyecek, giyim ve mesken masraflarından oluşan nafakasını; erkek çocuk kendi çalışmaları ile hayatını kazanıncaya kadar; kız çocuk ise evleninceye kadar temin etmekle yükümlüdür (Ahmet Akgündüz, Mukayeseli İslâm ve Osmanlı Hukuku Külliyâtı, Diyarbakır 1986, s. 249).

Sadaretten Erzurum valiliğine yazılan emre göre; Zihnî Efendi, hanımı Fatma Hatun'u “ bir nefer sagîr evlâdı ile bilâ-nafaka terk ederek Erzurum canîbine savuşmuş ve mûmaileyhin ol tarafa azimeti ise yigirmi mâh olup henüz bir akçe göndermemiş olduğundan şehriye tahsis olunan yüz yigirmi beş guruş nafakadan terâküm eden iki bin beş yüz kuruşun tahsili hususu istidâ olunmuş ve taife-i nisâ acezeden olarak tahsis olunan nafakanın tesviyesi ” lazımdır ( BOA, A.MKT.DV . , nr. 162/23).
..........................................................................

borçlarını ödeyemediğini, ev ihtiyaçlarını karşılayamadığını ve maddi yönden oldukça sıkıntı çektiklerini yinelemiştir.

Trabzon valiliği nafaka meselesini Hacı Zihnî Efendi'ye bildirmiş ve Zihnî cevabında borcu olduğunu kabul ettiğini, önceden bir miktarını ödediğini ve kalanının müdürlük maaşından kesilerek tahsili konusunda karar alındığını söylemiştir. Şair, verilen bu ödeme kararına uyulması gerektiğini belirttikten sonra, hâlihazırda hiç parasının kalmadığını ve karar verilen tahsil şeklinden başka bir ödeme gücünün olmadığını açıkça ifade etmiştir. Ayrıca, Zihnî, on bir nüfusa bakmakla yükümlü olduğunu ve canından başka mülkü bulunmadığını, eğer isterlerse onu alıp “fellâheye” (Fatma Hatun'a) verebileceklerini ve artık canından bile bezdiğini açık bir şekilde dile getirmiştir.

Zihnî Efendi'nin nafaka borcunun tamamını ödeyip ödeyemediği hususunda elimizde kesin bir bilgi yoktur. Ancak, Fatma Hatun'un kendisinden boşandıktan sonra bir başka kişi ile evlenmesini dayanak gösterip, çocuğunun nafaka borcunun üzerinden düştüğünü iddia etmiştir.
..........................................................................

Fatma Hatun dilekçesinde; “... bir akçe nafaka göndermeyip dul ve acezeden olduğum halde medyûn olduğumdan... ” diyerek düştüğü ekonomik zorluğu ifade eder ( BOA, A.MKT. , nr. 175/78). Meseleye dair mahkemece verilen ilâm ile Sadaretten Canik mutasarrıflığına yazılan emirde; “... beher şehr yüz yigirmi beş kuruştan yetmiş üç senesi Rebiü'l-âhirinin on birinci gününden işbu tarih-i i‘lâma gelince dört sene müddette terâküm eden altı bin kuruşun on dokuz aylığı olan iki bin üç yüz yetmiş beş kuruşunu ahz ve istifâ edip bakiyesi olan yigirmi dokuz aylık üç bin altı yüz yigirmi beş kuruş mezbûrdan el-yevm tahsil ve istifa-yı hak eyle yip kendüye gadr olmuş idüğünden bahisle meblâğ-ı bakî-i mezkûrun dahi mezbûrdan tahsili” gerektiği ifade edilmektedir. ( BOA, A.MKT.DV . , nr.175/78).

“ An-Hâcegân Müdir-i Kaza-i Vakfıkebir ” diye kendini tanıtıp ve sadece “Zihni” yazılı mührüyle mühürlediği arzuhalinde, Zihni şöyle der: “... malûm-ı asafânenizdir ki rûy-ı zeminde beş para irâdım yoktur velâyetimde ve gerek ind-i acizânemde onbir nüfus evlâd u ıyâl vardır mâmelekde bir canım var ister alsunlar ister ol fellâheye versünler andan dahi usanmışımdır...” ( BOA, A.MKT.DV. , nr.132/19).

Fatma Hatun'un dilekçesindeki ifadeler dikkat çekicidir: “... mumaileyhin (Zihni'nin), nikâhımızda şüphe olmamak içün bir aher ıyâle var ba'dehu müfârekat eyle cevabına ümid ederek bir ıyâle varıp iki mâh sonra mufârekat eyledim ise de iki seneden beri bir akçe nafaka göndermeyip ... ahere vardığımı bahane ederek ıyâle varmış nafakası benden lâzım gelmez diyerek cevap göndermiş ...” ( BOA, A.MKT.DV., nr. 175/ 78). Bu ifadeler doğru kabul edilirse, Zihni, Fatma Hatun'u hukuki bakımdan haksız çıkarmak amacıyla ona “hülle” teklif etmiş ve bunda muvaffak olmuştur.
..........................................................................

Düzenlenen tereke defterinde, şairin bütün borçları yazılıp mirasından düşülmüş olmasına rağmen, nafaka borcunun belirtilmemesi, Zihnî'nin iddiasını desteklemesi bakımından oldukça önemlidir.

Zihnî'nin Ölüm Tarihi

Bayburtlu Zihnî'nin ölüm tarihi hemen hemen bütün kaynaklarda 1276/1859 olarak gösterilmiştir. Fındıkoğlu eserinin ilk baskısında 1275/1858'de öldüğünü söylemişse de, ikinci baskısında ölüm tarihine hiç yer vermemiş, sadece Zihnî'nin mezar taşında 1276 tarihinin yazılı olduğunun kendisine nakl edildiğini belirtmiştir. Bursalı Mehmed Tahir, H.1276'da 63 yaşında vefat ettiğini söylemekte, Sakaoğlu da ölüm tarihini H.1276 olarak kabul etmektedir.

Zihnî'nin ölüm tarihini ay ve gün olarak kesin bir şekilde belirlemek mümkün görünmemektedir. Fakat, arşiv belgelerinden şairin H.1276/1859 yılında ölmediği anlaşılmaktadır. Fatma Hatun'un yaptığı müracaatlar, şairin memuriyetleri ve terekesi ile ilgili belgeler, bizi bu kanıya varmaya sevk eden en önemli delillerdir.

Yukarıda izah ettiğimiz üzere Zihnî'nin Ünye'ye 2 Muharrem 1276/ 1Ağustos 1859'da ikinci defa müdür olarak atanması ve Ekim1859'da asaletinin tasdik edilmesi, şairin 1859 sonbaharında hala hayatta olduğunu göstermektedir.

Nafaka alacağından dolayı birkaç defa Erzurum ve Trabzon valiliklerine müracaatta bulunan Fatma Hatun'un meseleyle ilgili en son dilekçesinin 11 Rebiü'l-evvel 1277 /27 Eylül 1860 tarihli olması ve burada alacağının tahsil edilmesini istemesi de bu hususun desteklenmesi açısından son derece önemlidir. Şayet Zihnî Efendi 1276/1859'da ölmüş olsaydı, Fatma Hatun Eylül 1277/1860'da yaptığı bu müracaatta nafaka alacağını istemek yerine, ölüm haberini alır almaz yaptığı gibi, terekesinin düzenlenmesini ve çocuklarına düşen hissenin belirlenmesini isterdi. Ayrıca
..........................................................................

Fındıkoğlu, Bayburdlu Zihni , s.22. Fındıkoğlu, Bayburtlu Zihni, s.29.

M.Tahir, a.g.e . , s.179; Sakaoğlu, a.g.e ., s.19.

Fatma Hatun, Zihnî'nin ölüm haberini aldıktan sonra “... müteveffanın zevci yanında bulunan evladımla terekeden hisselerine isabet eden hakk-ı ırsiyelerinei vaz‘ul-yed alanlardan mahallinde marifet-i şer‘i ve meclis marifetiyle tahsil ve yed-i acizaneme i‘tası bâbında Trabzon valisi devletlü paşa hazretlerine hitaben bir kıt‘a emirname-i sami ihsan ve i‘ta buyurulması niyazım bâbında ... ” diyerek çocuklarına düşen hissenin tarafına gönderilmesini istemiştir.( BOA, A.MKT. UM . , nr. 564/ 52).
..........................................................................

aynı belgede Zihnî'nin hala Ünye kazası müdürü olduğunun açıkça ifade edilmiş olması, Zihnî'nin 1860 sonbaharında da hayatta olduğunu göstermektedir.

Zihnî 1859'da başladığı Ünye kaza müdürlüğünden istifa etmiş ve yerine 24Cemaziyelahir 1277/7 Ocak 1861tarihinde Fatsa müdürü Mehmed Ağa atanmıştır. Zihnî Efendi istifa edip hemen yola çıkmış olabileceği gibi, istifasını Trabzon'da valiliğe bizzat sunduktan veya Ünye'den Canik sancağına gönderdikten sonra da yola çıkmış olabilir. İstifasının vilayet veya sancaktan merkeze gönderilip, söz konusu kararın (7 Ocak 1861) alınmasına kadarki süreyi ve şairin tereke defterinin 17 Zilhicce1277/26 Haziran 1861'de düzenlendiğini de dikkate alarak şunu söyleyebiliriz ki, Zihnî Efendi'nin ölüm tarihi, büyük ihtimalle 1860 yılının son günleridir.

Zihnî'nin Terekesi

Tereke, kelime olarak metrûkât, muhallefât ile eş anlamlı olup, ölen bir kimsenin geride bıraktığı ve mirasçılarına intikal eden şeyler demektir. Tereke defterleri ise, bir kişinin ölümünden sonra borç ve alacakları dahil bütün mal varlığının tespit edilip cins ve fiyat açısından yazılıp mirasçılarına dağılımını gösteren defterlerdir. Terekenin varisler arasında taksimini yapan şer'î memura kassâm adı verilirdi. Osmanlı Devleti'nde klasik dönemde iki sınıf kassâm vardı. Biri askerî sınıfın terekelerini taksim eden kazasker
..........................................................................

11 Rebiü'l-evvel 1277/27Eylül 1860 tarihli bir belgede “... Fatma Hatun'un zevc-i sabıkı olup hala Ünye kazası müdîri olan Mehmed Zihnî Efend i...” ifadesi yer almaktadır . (BOA, A.MKT.DV . , nr. 175/ 78).

24 Cemazielahir 1277/ 7 Ocak 1861 tarihli Canik Mutasarrıfı Kamil Paşa ve Maliye nezaretine gönderilen emirde “ Canik sancağı dahilinde Ünye kazası müdürü Hacı Zihnî Efendi ile Terme kazası müdürü Rıfat Efendi'nin vuku'u istifalarına mebni azilleriyle Ünye kazasına Fatsa kazası müdürü Mehmed Ağa'nın tayini…” belirtilmiştir. ( BOA, A.MKT.MVL . , nr. 123/95).

Zihnî'nin terekesi için bkz. BOA, A.MKT.UM . , nr. 565/ 10.

Ş. Sâmi, Kâmûs-ı Türkî I-II, s.399; Hayreddin Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku I, İstanbul 1978, s.373.

Ömer Demirel, “1700-1730 Tarihlerinde Ankara'da Ailenin Niceliksel Yapısı”, Belleten, LIV/211, Ankara 1990, s.945.
..........................................................................

kassâmları, diğeri şer'î mahkemelerde bulunan kassâmlardı. Kadılar, kassâmlar aracılığıyla kendilerine gelen terekeyi ayrıntılı bir şekilde “tereke defterleri”, “kassam defterleri” ve “metrûkât defterleri” adı verilen müstakil defterlere kaydettirirlerdi. Kassâm memuru, kâtip ve ehl-i hibre denilen bilirkişiden oluşan görevliler, yazım işlerini terekenin bulunduğu mahalde yaparlardı. Terekeyi oluşturan kalemler, kassâmlar huzurunda cins ve çeşidine göre deftere yazılırdı. Her eşya ve malın değeri, o malların cari piyasa değerini iyi bilen dellâllar tarafından takdir edilir ve eşyaların altına yazılırdı. Kassâmlar taksim ettikleri terekeler karşılığında, resm-i kısmet adı verilen bir harç alırlardı.

Tereke defterleri, ölen kişinin kimlik bilgisi ile beraber, dönemin sosyo-ekonomik özelliklerine dair önemli verilere de sahiptir. Defterler ölen şahsın medeni halini, aile yapısını, çocuk sayısını, mesleğini, devlet kademesindeki memuriyetini, menkul ve gayrimenkul mal varlığını, kullanılan ev, eşya, araç ve gereçleri ile giyim kuşam özelliklerini ortaya koymaktadırlar.

Tereke defterleri, İslam hukukuna göre düzenlenirdi. Buna göre, bir kişi öldüğünde, mirasından ilk olarak kefen ve defin masrafları, varsa mehir ve diğer borçları, vasiyeti ve kassam vergisi miktarı düşülürdü. Masraflardan geriye kalan kısım vârisler arasında paylaştırılırdı ki, buna “sahh'ul- baki” denilirdi.

Olasa köyünde defnedilen Zihnî Efendi'nin ölüm haberi, kısa sürede hem Rabiâ Hanım hem de Fatma Hatun tarafından duyulmuştur. Zihnî öldüğünde Ünye'de bulunan Rabiâ Hanım, çocukları ile beraber Bayburt'a gitmiştir. Fatma Hanım ise, boşandığından beri İstanbul Kasımpaşa'da oturmaktadır. Ölüm haberini duyan Fatma Hatun, sadarete bir arzuhal yazarak, oğlu Osman Nuri'nin akıbetini merak ettiğini ve Trabzon valisi

..........................................................................

İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti'nin İlmiye Teşkilâtı, Ankara 1965, s.121.

Said Öztürk, Askeri Kasamsa Ait Onyedinci Asırİstanbul Tereke Defterleri

( Sosyo-Ekonomik Tahlil), İstanbul 1995,s.26.

Ömer Lütfi Barkan, “ Edirne Askeri Kasamsına Ait Tereke Defterleri (1545-1659)”, T.T.K. Belgeler Serisi . c.III, sayı 5-6, Ankara 1968, s. 2.

Halil Cin, Ahmet Akgündüz, Türk Hukuk Tarihi I, Konya 1989, s.233.

Said Öztürk, Askeri Kasamsa Ait Onyedinci Asırİstanbul Tereke Defterleri , s.76.

..........................................................................

tarafından buldurulup İstanbul'a gönderilmesini istediğini beyan etmiştir. Bunun üzerine, Trabzon valisi Cemâl Paşa'ya durum bildirilmiş ve hem Zihnî'nin terekesi hem de oğlu Osman Nuri'nin İstanbul'a gönderilmesi istenmiştir. Başka bir arzuhalde ise, kızının küçük olduğunu ve bu yüzden kendisini vekil tayin ettiğini ifade ederek, kocasının mirasından kızına düşen hissenin belirlenip, kendisine gönderilmesini arzu ettiğini ifade etmiştir. Trabzon valisi, meseleyi Erzurum vilayetine bildirmiş ve bahsedilen isteklerin yerine getirilmesini rica etmiştir. Erzurum valiliği cevabında, tereke defterinin iki nüsha düzenlendiğini ve birisinin kendilerine geldiğini, diğer nüshanın da İstanbul'a gitmesi kaydıyla Trabzon'a gönderildiğini belirtmiştir. Bunun üzerine Trabzon valisi de Bâb-ı Âli'yi durumdan haberdar etmiş, terekenin taksim edildiğini, Osman Nuri'ye düşen hissenin kendisine teslim edildiğini ancak, yoğun kış şartlarından dolayı bir gecikme meydana geldiğini ifade etmiştir.

Zihnî'nin tereke defteri, kassâm-ı şer'iden beyt'ül-mâl memuru tarafından 17 Zilhicce 1277/26 Haziran 1861 tarihinde iki nüsha olarak hazırlanmıştır.

Zihnî'nin terekesinin içeriği şu şekildedir:

..........................................................................

“... Zihnî Efendi tashih-i mizâc etmek üzere bundan akdem memleketi olan Bayburd kazasına azimet etmek üzere oğlu Nuri Osman dahi nezdinde bulunduğu halde esna-yı râhde vefât etmiş ve emvâl-i metrûkası vürûd etmediği gibi merkûm Nuri dahi ne tarafta kaldığı meçhûl bulunmuş olduğundan ...” ( BOA.A.MKT.UM ., nr. 565/10). Ayrıca yapılan yazışmalar için bkz. BOA, A.MKT.DV . , nr. 203/ 72. A .MKT.UM . , nr. 564/52.

“… ba marifet-, şer‘î şerif tereke-i müteveffa-yı mezbur tahrir alimafarazallah tevzi‘ ve taksim olunmuş ise de merkum Nuri'nin …şiddet-i şitaya tahammül edemeyeceğinden … ” ( BOA.A.MKT.UM ., nr. 565/10).

BOA.A.MKT.UM . , nr. 565/ 10.
.........................................................................

Güher: Gevher, cevher.

Kazmîr: Bir nevi kumaş. Yünden yapılmış erkek giyeceği.

Nûhâs: Bakır.

Sako: Kışlık palto.

Şâlâki:Şâl taklidi kumaş.

Tablodan da anlaşılacağı gibi Zihnî malvarlığı yönünden oldukça fakirdir. 3.370 kuruş değerinde sadece 26 kalem eşyası vardır ki, bunların çoğu kullanılmış yada köhnedir. Zihnî Efendi'nin terekesini giyim eşyaları, mutfak malzemeleri, ev gereçleri, temizlik eşyaları, şahsi eşyaları ve diğer eşyalar olmak üzere altı kategoride değerlendirmek mümkündür. Bunlar içerisinde ilk sırayı giyim eşyaları almaktadır. Giyim eşyası arasında alay sadresi, kazmir sako, müstamel şal sako, köhne kürk yüzü, şaleki sadresi ve sako, müstamel entari, müstamel gömlek ve fanila ile köhne pantolon bulunmaktadır. Giyim eşyalarının toplam değeri 1.660 kuruştur. Zihnî'nin evinde kullanılan eşyalar çok fazla değildir. En önemlileri geceleri aydınlanmak için kullanılan şamdân ve bakır fenâr ile köhne halıdır. Özel eşyaları arasında basma Mushaf-ı şerif, saat, kılıç ve nargilesinin yanında, abdest alımında kullandığı ibrik ve leğeni de vardır.

Mutfak malzemeleri kategorisinde değerlendirilebilecek eşyaları arasında da bakır tabla, çubuk tablası ve köhne güher tabak takımı ile satır yer almaktadır.

Zihnî'nin mirasından düşürülen masrafları arasında, eşine olan 500 kuruş mehir borcu, 285 kuruş techiz ve tekfin masrafı, 168 kuruş diğer borçları ve 136 kuruş kassâm kaydı ve sairden oluşan vergi borcudur. Zihnî'nin toplam gideri 1.089 kuruş olup, mirasının %32'sine denk gelmektedir.Bütün masrafların çıkarılması sonucu kalan ve vârisler arasında paylaştırılacak olan net miktar 2.316 kuruştur. İslam hukukuna göre, kocasına varis olan hanıma düşen miktar kocasının çocukları varsa sekizde bir, çocukları yoksa dörtte birdir. Kız çocuklarının durumu ise üç şekilde ele alınmıştır. Eğer ölen şahsın oğlu olmayıp yalnız bir kızı varsa, kız çocuğu terekenin yarısını (1/2) alır. Kız iki veya daha fazla ise, terekenin üçte ikisini (2/3) eşit olarak alırlar. Ölenin oğlu ile beraber bir veya daha fazla kızları varsa, ikili- birli diye tarif edilen şekilde oğlanlar iki, kız bir hisse pay alırlar. Zihnî'nin mirası da bu doğrultuda taksim edilmiştir. Mirastan eşi Rabia Hanım'a 289 kuruş, kızı Ümm-i Gülsüm'e 289 kuruş, oğullarının her birine 578'er kuruş düşmüştür.

Belgelerden anlaşıldığı üzere, Zihnî'nin tereke defteri ile ilgili önemli bir konu ise, eski eşi Fatma Hatun'un tereke ile ilgili iddialarıdır. Fatma Hatun'a göre, şairin diğer eşi Rabiâ Hanım, Zihnî'nin vefatından sonra mirasa el koymuş ve tereke defterini düzenleyen görevliye sadece birkaç kullanılmış eşyayı kaydettirmiştir. Gerçekten de Zihnî gibi ünlü bir şairin terekesi arasında Kur'an-ı kerimden başka bir kitabının olmaması da, bu açıdan oldukça dikkat çekicidir. Yukarıdaki izahatlardan da anlaşılacağı gibi, orta dereceli bir devlet memuru olan Zihnî'nin geride bıraktığı mirası son derece azdır. Eğer Fatma Hatun'un iddiaları doğru kabul edilirse, o zaman şairin gerçek mal varlığını tespit etmek mümkün değildir. Şayet şairin tüm mirası tereke defterinde yazılı olanlardan ibaretse, o zaman da Zihnî'nin son derece fakir ve sade bir
..........................................................................

İslam'da babanın mirasının, üçte ikisinin ( 2/3) erkeğe, üçte birinin ( 1/3) kıza verilmesi esası benimsenmiştir. Rifat Özdemir, “Tokat'ta Ailenin Sosyo-Ekonomik Yapısı (1711-1810)”, Belleten LIV/ 211, s.1037.

Hayreddin Karaman, a.g.e ., s.366-383-384; Ahmet Akgündüz, a.g.e ., s.289.

“ ... Cevizlik kasabasında vefât etmiş terekesini ve evlâdım Osman kullarını müteveffânın yanında bulunan ıyâli kabz etmiş ise de bu tarafta kerîmem Ümm-i Gülsüm cariyeleri dahi hakk-ı ırsiyyeti ahz ve kabz içün bâ hüccet-i ...” BOA, A.MKT.UM . ,nr.564/ 52.
..........................................................................

hayatının olduğu söylenebilir. Kullandığı ev eşyalarının sıradan olması, normal bir evde bulunması gereken eşyaların çoğunun mevcut olmaması, olanların eski ya da kullanılmış olması da, Zihnî'nin iyi bir gelir düzeyine sahip olmadığını gösterir. Şairin mirasının bu kadar az olmasının birkaç nedene bağlı olduğu düşünülebilir. Bunlardan en önemlisi, bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerinin kalabalık oluşu, boşadığı eşine ödediği bir miktar nafaka ve ayrıca O'nun sürekli yer değiştiren bir memur olmasıdır.

Sonuç olarak, Bayburtlu Zihnî'nin edebi yönünün yanı sıra çok renkli bir hayat ve kişiliğe sahip olduğu ve hakkında araştırılabilecek daha pek çok konunun bulunduğu söylenebilir.

Bütün bunlardan başka, yazının en başında belirttiğim üzere adı Bayburt'la bu denli özdeşleşen Zihni'nin adına, Bayburt Üniversitesi bünyesinde “ Şair Zihni Araştırma Merkezi ” adında bir merkezin kurulması ve ilgili araştırmaların bura tarafından yürütülmesi, herhalde Bayburtluların Zihni'ye vefasının bir gereği olur kanaatindeyim.

Bir başka yazıda görüşmek dileğiyle…

EK:1

Bayburt kazası ahalisinden bundan akdem biemrullahiteala fevt olan Elhâc Zihnî Efendi İbn-i Osman nâm müteveffânın hasren verâsını zevcesi Rabia binti Timûr ve sûlb-ü kebîr oğlu Ahmed ve sûlb-ü sağîr oğulları Osman ve Rıfât ile sûlbüye-i kebîre kızı Ümm-i Gülsüm, bunlara ihzâr-ı tahakkuktan sonra müteveffâ-yı mezbûrun tereke-i muhallefâtı merkûm Ahmed ve Osman ve verese-i saire ma'rifetleri ve ma'rifet-i şer'i şerîfle beynelvüresa alima farazallah tevzî' ve taksim olunan defter-i tereke-i müteveffâ-yı mezbûrdurki bervech-i atî zikrû beyân olunur hurriren fi'lyevm'issâbi'aşere min şehr-i zilhiccei'ş- şerife sene seb'a ve sebain ve mieteyn ve elf .

Hurrira eddefter-ülkassâm be ma'rifet-i şer'i velveres-i saireyi esseyyid el-hac Mehmed Said muhallefât-ı be kaza-yı Bayburd ‘abd el-fakîr ileyhi an uffi ve anhûma.
Mühür.

Yrd.Doç.Dr. Yunus ÖZGER
Bozok Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Eposta:yunusozger@yahoo.com

Not: Bu makale daha önce tarafımdan “Şair Zihnî'nin Ölümü ve Tereke Defteri”, adıyla Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, sayı 26, Erzurum 2004, s.211-225'de yayımlanmıştır.